Yıldız Moran, 24 temmuz 1932’de İstanbul’da doğdu. 1950-51 yıllarından, yani on sekiz yaşından, 1962 yılına dek fotoğraf çekti. Sayıları 10.000’e yaklaşan ve çok azı basılı bu fotoğraflar, sanatçının oğlu ve varisi Olgun Arun tarafından titizlikle korundu ve arşivlendi. Galeri Nev, Türkiye’de daha önce İstanbul Bienali, Pera ve İstanbul Modern müzeleri tarafından ağırlanan Yıldız Moran’ın ilk galeri sergisine ev sahipliği yapmaktan onur duyuyor.
Büyük Türkçe-İngilizce sözlüğü, 1924 yılında, henüz harf devrimi yapılmamışken Latin alfabesi ile yazan ve yayımlayan Vahid Moran’ın kızlarından biri olan Yıldız Moran, liseyi Robert Koleji’nde okudu. Çocukluğundan başlayarak dil konusunda içinde olduğu derinlik, fotoğraflarında daima hissedildi. Sanatı, başkaları tarafından neredeyse “edebiyatı çiğnemek üzere bir sanat” olarak tarif edildi. Kendisine sorulduğunda şiirselliği olan her şeyin cazibesine kapılarak ilerlediğini anlattı. Bu şiirsel dil, fotoğraf çekerken dinlediği ve dinlettiği plaklara eşlik edecek müzikalitedeydi. Yıldız Moran’ın fotoğrafları sesliydi, çoğu zaman yüksek sesli! Öte yandan fotoğraf çekmeye ressam olma arzusunun peşinden koşarken başlamıştı; müzik ve şiirin yanı sıra fotoğrafları resimdi, olabildiğince soyut ve koyu resim. Kendine mahsus “büyük” sözlüğünde her sanatı fotoğrafa tercüme edebilen Moran, bu mecra ile ifade edebilme imkânı buluyor musunuz diye sorulduğunda, yine de “kısmen” yanıtını verdi.
Dayısı sanat tarihçisi Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun yüreklendirmesi ile Kolej’in son yılında Londra’ya gitti. 1951 yılını orada fotoğrafçılık öğrenerek geçirdi, ilk kaydolduğu Bloomsbury Technical College, daha çok fotoğraf çekildikten sonraki işlemlere odaklanan bir meslek lisesi idi. Oradan sanatsal ve kavramsal yaklaşımı daha güçlü olan Ealing Technical College’a ve peşinden önce Vogue dergisi fotoğraf departmanını kuran Baron lakablı Adolph de Meyer’in asistanlarının yanında çalıştı, ardından Old Vic tiyatrosunun fotoğrafçısı John Vikers’in yanında asistanlık yaptı. Buralarda portre üzerine uzmanlaşan Yıldız Moran, Türkiye’ye döndükten kısa zaman sonra, 1955 yılında kendi fotoğraf stüdyosunu kurdu. Öte yandan portre çekse de Moran, peyzaj sevdiğini dile getirdi. Belki de bu sayede portrelerini peyzajlar, peyzajlarını portreler gibi fotoğrafladı. Coğrafyadaki bedenselliği öne çıkardığı kareleri, en çarpıcı eserlerini oluşturdu.
Yıldız, İngiltere’deki ustalarının itirazlarına rağmen “küçük makinası” Rolleiflex ile çalıştı. Daima siyah beyazı tercih etti, buradaki kontrastları, grileri, ışık ve gölgeyi kusursuzca ayarladı. Öte yandan nihayetinde eserlerini kusursuz kılan hiçbir zaman teknik ayarlar olmadı. Sıklıkla “akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğrafçı” olarak tarif edilse de, Yıldız Moran teknik beceriyi fotoğrafçının sahip olmak zorunda olduğu bir özellik olarak ifade etti; yalnızca “görmeyen gözleri gördürmek için” bir araç. Onun sözleriyle “esas mesele tekniğin dışında”ydı. Belki de göğüs hizasından biraz aşağıda tutulan Rolleiflex, elindekinin bir “makine” olduğunu, dolayısıyla da işin “mekanik/teknik/akademik” olduğunu unutturuyordu. Aynı şekilde ismi “objektif” olan bir yerden bakıldığı için fotoğrafın “objektif” görüntüler yansıttığı kanısından da onu Rolleiflex uzaklaştırdı: Yıldız ciğerlerinden, karnından görüyordu!
Bu olabildiğince “sübjektif” bakışını, 1952 yılında, tam yirmi yaşında iken tek başına çıktığı bir seyahatte İngiltere, İtalya, İspanya, Portekiz, Kuzey Afrika ve Avusturya üzerinde gezdirdi. Avrupa’nın ardından, 1954-1958 arasına yayılan ve Anadolu medeniyetleri üzerine bir belgesel külliyatı oluşturmak amacı ile Mazhar İpşiroğlu ve Sabahattin Eyüboğlu’nun başı çektiği ekip ile Anadolu’yu gezdi.
Galeri Nev, Londra ve İstanbul stüdyolarında çektiği birkaç portrenin yanı sıra, ilk Yıldız Moran sergisini, bu seyahatlerin müziği, şiiri, boyası üzerine kuruyor. Olgun Arun’un 1997’de başladığı annesinin eserleri toplama, parçaları birleştirme ve kayıp parçaları teşhis etme mesaisinin bu ilk sergisine, Rutgers Universitesi’nden sanat ve mimarlık tarihçisi Deniz Türker eşlik ediyor. Türker’in konuşması ile kataloglaşacak sergi, iki yılda bir tekrar etmesi tasarlanan Yıldız sergilerinin ve nihayetinde şekil alacak kapsamlı bir monografinin ilk fasikülünü oluşturuyor Üretiminin anıtsallığını ortaya koyan büyük baskılar, zenginliğini/çeşitliliğini örnekleyen küçük baskılar ve karanlık odasının aydınlığına hayranlıkla tanıklık etmemize vesile olan ender vintage baskılar ile kurulan “Gölgenin Nezaketi” başlıklı sergi, izleyenleri Yıldız Moran’ı nezaketle karşılamaya, tüm üretimine hoyratça hâkim olmaktansa, gölgesinde dinlenmeye davet ediyor. Zamanın gazetecilerinden Selma Yazoğlu, Yıldız Moran’ın “duruları yakaladığından” söz ediyor. Sergi, aradan geçen altmış yıl içinde bu tarife eklenecek tek bir söz olmadığını ortaya koyuyor.