ESMA
Esma Ekiz, Giresun, Aluçra’da dünyaya geldi. 1938 yılında evlendi ve bu evlilikten yedi çocuk dünyaya getirdi. Ekiz ailesi 1947 yılında Samsun’a göç etti ve Esma Ekiz burada tütün işçisi olarak çalışmaya başladı. Ekonomik zorluklara rağmen dört erkek oğullarını üniversiteye kadar okutan Ekiz ve eşi, her birinin sanatçı olmasına ayrı ayrı destek oldu. 1972 yılında tütün fabrikasından emekli olan Esma Ekiz, oğullarının geride bıraktığı pastel ve sulu boyalarla, başta gizlice, ardından duraksızca resim yapmaya başladı. Resimleri 1986 yılından itibaren oğullarının desteği ile sergilerde yer aldı ve akademik çevrelere tanıtıldı. Adeta bir esrimeyi andıran üretimi dolayısıyla kimi zaman çevresindekiler tarafından dışlansa da, 1996 yılında hayatta veda edene dek doğayı, hayvanları, çocuk ve yetişkin gözlemlediği insanları resmetmeyi bırakmadı. Bu eserleri, 2021 yılında, Deniz Artun’un küratörlüğünde Meşher’de düzenlenen ve yaklaşık 170 sanatçı kadının izlenmemiş eserlerine ev sahipliği yapan olan “Ben – Sen – Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı” sergisinde yer aldı. Sanatçının geometrik tekrarlar üzerinden soyutu araştırdığı eserleri ise Galeri Nev’in 2022 yılında Kendi Koleksiyonu’ndan düzenlediği, 17. İstanbul Bienali Paralel etkinliği “Tekrar Dönelim”de izlendi. Esma Ekiz’in iki eseri, son olarak, Mayıs ayında, kendi kendini yetiştirmiş ve ürteimleri sanat dünyasının dışında gelişmiş naif sanatçıları izleyen European Outsider Art Association tarafından Cenevre’de düzenlenen bir toplantıda sergilendi.
SAURA
Antonio Saura, 1947’de Madrid’de, tüberküloz nedeniyle beş yıl boyunca yatağa bağlı kaldığı dönemde resim yapmaya ve yazmaya başladı. Bu, sanatla ilk temasını ve ilk resimsel denemelerini oluşturdu. Arp ve Tanguy’den etkilense de, çalışmalarında erken dönemde belirginleşen kişisel bir üslup göze çarptı. Genellikle hayali manzaraları konu alan, düz ve pürüzsüz boya uygulamalarıyla oluşturduğu çok renkli, düşsel ve sürrealist çizimler ile resimler üretti.
1952’de ilk kez Paris’e gitti. 1954–1955 yıllarındaki ikinci Paris döneminde Benjamin Péret ile tanıştı ve Sürrealist çevre içinde yer aldı; ancak yakın arkadaşı ressam Simon Hantaï ile birlikte kısa süre sonra bu hareketten ayrıldı. Bu yıllarda grattage (kazıma) tekniğini kullanıyor, rastlantısallığa dayalı, jestüel, radikal biçimde soyut ve her zaman renkli bir resim anlayışı benimsiyordu. Tuval yüzeyini farklı biçimlerde ele alarak son derece kişisel formal yapılar kurdu; bu yapılar sonraki yıllarda geliştirdiği özgün dilin temelini oluşturdu. Bu dönemde ortaya çıkan formlar, kısa süre içinde kadın bedeni ve insan yüzüne dair arketiplere dönüşecekti. Sanatçının sonraki üretiminin büyük bölümünü de bu iki ana tema belirledi.
1956’da Saura, ilerleyen yıllarda başlıca serilerini oluşturacak yeni bir döneme girdi: Damas (Kadınlar), Desnudos (Nü’ler), Autorretratos (Otoportreler), Sudarios (Kefenler) ve Crucifixiones (Çarmıha Gerilişler). Bu dizileri hem tuval hem de kâğıt üzerinde çalıştı. 1957’de Madrid’de El Paso grubunu kurdu ve grubun 1960’taki dağılmasına kadar liderliğini sürdürdü. Michel Tapié ile tanıştı ve Paris’teki Rodolphe Stadler Galerisi’nde ilk kişisel sergisini açtı; yaşamı boyunca bu galerinin sanatçılarından biri oldu. Stadler, Saura’yı Münih’te Otto van de Loo’ya ve New York’ta Pierre Matisse’e tanıttı; bu isimler sonraki yıllarda sanatçıyı temsil etti.
Bu dönemde paletini siyah, gri ve kahverengilerle sınırlandırarak, kuşağının akımlarından bağımsız, belirgin bir kişisel üslup geliştirdi. Yapıtları Velázquez ve Goya geleneğine yaslanıyor, kısa sürede büyük müzelerin koleksiyonlarında yer buluyordu.
1959’da ilk baskı çalışmalarını üretti ve sonraki yıllarda oldukça üretken bir gravür sanatçısı oldu. Cervantes’in Don Quijote’u, Orwell’in 1984’ü, Pinokyo uyarlamaları, Kafka’nın Tagebücher’i ve Quevedo’nun Trois Visions’ı da dahil olmak üzere pek çok kitabı özgün yorumlarıyla resimledi.
1960’ta heykelle çalışmaya başladı; kaynakla birleştirilmiş metal öğelerden oluşan yüz, figür ve çarmıha geriliş temalı heykeller üretti. 1967’de Paris’e yerleşti ve Franco diktatörlüğüne karşı muhalefette yer aldı; yıllar boyunca siyaset, estetik ve sanat üretimi üzerine pek çok tartışmada söz aldı. Tematik ve resimsel yelpazesini genişletti. Femmefauteuils (Kadın-Koltuklar) dizisinin yanı sıra Hayali Portreler, Goya’nın Köpekleri ve Goya’nın Hayali Portreleri gibi seriler üretti.
1971’de tuval üzerine çalışmayı bırakarak (1979’da yeniden başlamak üzere) yazı, çizim ve kâğıt üzerindeki resimlere odaklandı. 1977’de yazılarını yayımlamaya başladı ve tiyatro, bale ve opera için sahne tasarımları yaptı.
1983’te önemli bir portre dizisi olan Dora Maar veya Dora Maar Visited serisini üretti. Bu yıldan 1998’deki erken ölümüne kadar Saura, önceki tüm temalarına ve figürlerine yeniden döndü; onları güçlü bir şekilde yeniden yorumladı ve geniş üretiminin belki de en olgun dönemini gerçekleştirdi.
TING
Renklerin coşkusuyla tanınan Çin diasporası sanatçısı Walasse Ting, canlı ve parlak tonlarda betimlediği hayvanlar, çiçekler ve kadın figürleriyle uluslararası sanat dünyasında özgün bir konuma sahiptir. 1940’larda kısa bir süre Shanghai College of Fine Arts’ta eğitim aldıktan sonra, 1953’te Paris’e yerleşmiş ve burada avant-garde sanat grubu CoBrA ile ilişki kurmuştur.
1957’de New York’a taşınması, sanat yaşamında belirleyici bir dönüm noktası oldu. Sam Francis ile dostluğu sayesinde Abstract Expressionism ve Pop Art akımlarından güçlü biçimde etkilendi. 1964’te Francis’in editörlüğünü üstlendiği One Cent Life kitabını kaleme aldı; E.W. Kornfeld tarafından yayımlanan bu önemli proje, Andy Warhol, Roy Lichtenstein ve Joan Mitchell gibi dönemin önde gelen 28 sanatçısıyla gerçekleştirdiği iş birliğini ve 62 orijinal litografiyi içerir. Ting, 1977’de çizimleriyle Guggenheim Fellowship Ödülü’ne layık görüldü.
1960’ların başındaki yoğun boya akıtma tekniği ve parlak pigmentlerle oluşturduğu soyut kompozisyonları, 1970’lerden itibaren yerini figüratif denemelere bıraktı. Böylece bugün kendisiyle özdeşleşen, pirinç kâğıt üzerine akrilik ve Çin mürekkebinin enerjik fırça darbeleriyle harmanlandığı kadınlar, çiçekler, kediler, balıklar, atlar ve karpuzlardan oluşan neşeli, yaşam dolu resim dili ortaya çıktı.
Alisan Fine Arts, Ting’in Hong Kong’daki ilk kişisel sergisini 1986’da düzenledi ve sanatçıyla uzun soluklu bir iş birliğine girerek bugüne dek 13 kişisel sergi gerçekleştirdi. Galerinin 2023 Kasım’ında New York’taki yeni mekânında açtığı ilk sergi de Ting’in renkli mirasına adanmıştır; bu sergi aynı zamanda sanatçının Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk müze solo sergisi Walasse Ting: Parrot Jungle (NSU Art Museum Fort Lauderdale) ile eş zamanlıdır. 2016’da Musée Cernuschi, Paris’te sanatçının Fransa’daki ilk büyük retrospektifini düzenlemiştir.
Walasse Ting’in eserleri; Metropolitan Museum of Art, Museum of Modern Art, Guggenheim Museum (New York); Museum of Fine Arts (Boston); Art Institute of Chicago; Ashmolean Museum (Oxford); Tate Gallery (Londra); Musée Cernuschi (Paris); Shanghai Art Museum; Taipei Fine Arts Museum; Hong Kong Museum of Art ve M+ (Hong Kong) gibi dünyanın önde gelen müze koleksiyonlarında yer almaktadır.