Galeri Nev yeni yılın ilk sergisinde Mehtap Baydu’yu ağırlıyor. En son 2017 yılında Galeri’nin Gezegen Sokak’taki mekânının kapanış sergisini gerçekleştiren sanatçı, her zaman olduğu gibi, kaldığı yerden devam ediyor. Geçmiş sergiye ismini veren eser “Ben ve Her Şey Arasındaki Mesafe”, yani sanatçının kalıbını kendi bedeninden aldığı post, bu yeni sergide üzerinden sıyırdığı ve âdeta dinlendirmek üzere masanın kenarına, sandalyenin üzerine, bir askıya asıverdiği bir elbise, palto, bir “üst” gibi sergileniyor. Mehtap Baydu böylece deri değiştirdikçe gençleşen Şahmeran öyküsünü, bir sanatçının hem varoluşsal ve derin, hem günlük ve yüzeysel pratiklerine yansıtarak yeniden yazıyor. Baydu aynı zamanda, üzerinden muhtelif kadın ve erkek kıyafetleri çıkardığı pek çok geçmiş performansını da tekrar heykelleştiriyor. Bir yandan sergide dinlenen beden, diğer yandan parçalanıyor, kırılıyor, eksiliyor, fakat nasılsa acı çekmiyor. Sanatçının yine kendi bedeninden dökümler alarak gerçekleştirdiği neredeyse sürrealist porselen torsolar, her birimizin kırılan parçalarımızı nasıl topladığımızı, nasıl yeniden birleştirdiğimizi ve bu yeni “ben”lerin daima eskilerine kıyasla nasıl hep daha “içli” olduğuna dair bir şiir niteliğinde... Sanatçı aynı zamanda, kendi sırtından, koltuk altlarından, diz arkalarından ve bedeninin başkaca kuytularından aldığı daha küçük kalıpları da, kimi zaman çiçekleştirerek, kimi zaman mücevherleştirerek, “bütün” karşısında “parça”nın enderliğine ve narinliğine dikkat çekiyor. Altının ışıltısı dışında sergiden rengi tamamen çıkaran Baydu, bir yandan da izleyiciyi başka başka heykellerden kendilerince toplayacakları parçaları bir araya getirmeye de davet ediyor. Beyaz porselen, seramik, alçı ve polyester işlerden oluşan sergide, daha önce sergilenen kırmızı ayakkabılar da, onları belirleyen temel özelliklerinden, yani “kırmızı” oluşlarından arınmış olarak karşımıza çıkıyor. Önceki eserlerinde kendi bembeyaz yüzünü, başkalarından aldığı kırmızı dudak kalıpları ile mühürleyen Mehtap Baydu, yüzünden renk ile birlikte mühürleri de söküyor. Fakat Baydu, sözlerini/sırlarını bu defa da bronzdan döktüğü ve yalnızca boynunu gösterdiği “eksik” büstlerinin kursağında topluyor, saklıyor, donduruyor. Böylece parça ve bütün, söz ve sır, eksik ve tamam ile ilişkilenerek üremeye devam ediyor.